Cuma, Haziran 22, 2007

Biraz açıklama

Burada bahsedilenin ne olduğunu anlatabilmek, anlayabilmek ve belki de kendi kafamızdaki fikri de daha net ortaya koyabilmek için birkaç açıklama yapmak gerekiyor sanırım.
Öncelikle, durumu tam olarak anlatabilmek için kelimelerin yetersiz kalacağını, kalmayacaksa da benim herşeyi uzun uzadıya yazmaktan üşenip birkaç paragraf sonra yarım yamalak geçiştireceğimi tahmin ettiğimi belirtmeliyim.
O halde "öyle bir yer düşünün ki" diye başlayalım;

İstanbul'a çok uzak değil, ama medeniyete gerçekten uzak; 5-10 dönüm, denize yakın, akarsuya yakın, orman dibinde/ortasında ve açıklıkta bir alan. Bir köşesinde sanat atölyesi olarak tasarlanmı ahşap bir yapı, içinde ahşap oymacılığı, resim, heykel, taş oymacılığı.. aklınıza gelen güzel sanatlar yapılıyor. Bir başka köşesinde doğa sporları malzemelerinin konduğu ve gerektiğinde onarıldığı ufak bir depo/merkez gibi bir kulübe yapılmış. Başka bir noktada garaj var, motorlu araçlar ve diğer mekanik aletler tutuluyor. Bir başka köşeye bir platform yapılmış, üzerinde müzik de yapılabiliyor, dans da edilebiliniyor, yoga da yapılabiliyor.

Orada yaşıyorsunuz, 10-15 kişisiniz. Herkesin farklı ilgi ve bilgi alanları var. Hepinize ait, istediğinizde yalnız kalabileceğiniz özel alanlar/odalarınız var. Bunun dışında alandaki herşey bu 10-15 kişinin ortak mülkiyeti. Herkes kendi bildiklerini ortaya koyarak bir üretim ve paylaşım süreci içinde. Örneğin alanı ilk aldığınızda üzerinde hiçbir şey yokken grubunuzdaki iki mimar kafa kafaya vermiş, alanın paftasını çıkarmış ve ekolojik mimari-yalıtım sistemleri-doğal inşa malzemeleri üzerinde tüm araştırmalarını tamamlamışlar. Gruptaki diğer kişilerle birlikte alanın üzerinde bir planlama yapılmış. Keza yine gruptaki kişilerden biri olan mühendis "Enerji işini ben üstleniyorum" demiş ve yaratıcı zeka + bildiklerini araştırmalaryla birleştirip rüzgar-su-güneş ve gerekirse kol gücünden nasıl elektrik üretilebileceğini projelendirmiş, özgün bir sistem yaratmış. Birileri yemek yapma hastası, "bütün topluluğun mutfağı bizden sorulur" demişler yüzlerinde büyük bir gülümsemeyle.

Bu kişilerin birbirlerini uzun zamandır tanıyan ve çok seven, beraber yaşamak isteyen insanlar olduğunu söylemeye gerek yok. Aralarında kişisel hesaplaşmalar-takıntılar yok. Her şey samimi bir ortamda ve rahatça söyleniyor, gruptakilerin hepsi kendiyle barışık ve eleştirilmeyi kaldırabiliyorlar.

Yaşamaya başlıyorsun işte orada, meyve ağaçları dikmişsin bir sürü ortalığa, bir alanı tarla olarak ayırmış günlük yiyecek ekmişsin. Yerin varsa ve iklim uygunsa bir bölgeye arpa ekmiş, yanına yaptığın birahane'de bira üretiyorsun, kendi biranı. Ya da bağ yapmışsın, şarap üretiyorsun. Gruptaki kişiler, -varsa- serbest ve oturdukları yerden yapabildikleri işlerini de yapıyorlar arada. Bunun dışında misafirlerin geliyor sürekli, onun tanıdığı, tanıdığın tanıdığı. Bir web siten var, bu web sitesinde sürekli güncellediğin bir ihtiyaç listesi var. Gelirken, kendi maddi imkanları, kaç kişi geldikleri ve ne kadar kalacaklarına falan göre kafalarına göre o ihtiyaç listesinden birşeyler alıp geliyorlar ormanevi'ne misafirlerin. Özellikle haftasonları gayet sosyal geçiyor, sürekli yeni insanlarla tanışıyorsun, muhabbet-beraber yaratmak, gece müzik yapıp dinlemek- gündüzleri istediğin gibi takılmak...

Ortak yaşama alanı var, orada toplanıyorsun zaten kendiliğinden gün içinde falan. Birisinin bir fikri oluyor mesela, bir yazlık sinema yapalım diyor. Alıyor projeyi üstüne, başlıyor çalışmaya. Yardıma ihtiyacı olursa söylüyor, isteyen yardım ediyor. Kolektif olarak yapılması gereken işler oluyor bazen, her gün bir kişi ertesi günkü kolektif işleri tahtaya yazmakla sorumlu oluyor.O kolektif işler yapılıyor, kim nasıl isterse : tarla çapalamak, şehre inip bilmemne almak, tuvalet için foseptik çukuru kazmak kürekle... İşleyiş, tüm o 10-15 kişinin(bunlara vatandaş diyelim hadi şimdilik, diğerleri de misafir olsun) arasındaki iyi niyet ve güvene dayanıyor. Bu yüzden misafirlerden biri "ben de vatandaş olup sizle yaşamak istiyorum" dediğinde toplanıp karar veriyorsun alalım mı almayalım mı diye, kılı kırk yarıyorsun.

Sabah kalktığını düşün, "ne yapayım bugün" diyorsun kendi kendine. Bizim a'nın arkadaşları olan ve dün gelen tırmanışçılarla 5 km uzaktaki kayaya mı gideyim tırmanmaya, yoksa b ve c ile balığa mı çıksak denize inip sandalımızla, sanat atölyesine gidip şu başladığım ok-yay yapımına mı devam etsem. Dur önce gideyim biraz meyve toplayıp yiyeyim, kahvaltı varsa birşeyler de atıştırırım. Hatta ağaçlar arasında ipler-tahtalar çakarak hazırladığımız esneklik parkuruna girip biraz antreman yapayım. Aa, geçen gün gelen çeviri işini de yapayım da mp3 ile müzik dinleyerek, göndereyim, oradan para gelir biraz. Akşam da bir rakı yaparız zaten b ve c'ni tutacağı balıklarla. E de yardım istemişti kafasında kurguladığı yeni su değirmeni projesinin debi ölçerini tasarlamak için, onun yanına da uğrayayım bir. Doğru lan, akşam f gitarla blues yapacak, g de sesiyle eşlik edecekti ona; ooh süper oldu bu.

Alanda, yer yer meyve ağaçlarının gölgesi ve denizden gelen rüzgarla serinleyen havada yürürken, yanından geçtiğiniz müzik stüdyosundan f nin çaldığı besteleri çalınacak kulağına. Bir kaç dakika sonra, penceresi açık küçük ama havadar kulübesine kapanmış, son romanını tamamlamaya çalışan h' i göreceksin, "Ben birkaç gün kapanıyorum abi, haberiniz olsun" demişti geçen gün gülümseyerek. Bitişinde i nin odası var, ama içi boş, çünkü geçen hafta gezmeye çıkmıştı d. karadeniz'e; bir iki hafta sonra gelirim belki demişti giderken...

J 'nin ailesi gelmiş baksana, başımızın üstünde yerleri var. Şehrin karmaşasından sonra nasıl da aydınlanmış yüzleri, ilk başlarda çok eleştirdikleri bu kararı alan kızlarına şimdi gururla bakıyorlar adeta; "biz göremedik, anlayamadık; siz gördünüz anladınız" dediğini duyuyorsun yanlarından geçerken.

Burada herşey senin, herşey hepinizin. Yaratıyorsun ve paylaşıyorsun. Yarattığın şey, her ne olursa olsun, gözünle görüyor, kulağınla duyuyor, elinle dokunuyor ya da kafanda kurguluyorsun, sonucu gördüğünde-hissettiğinde varoluşunu ve tüm takıntılarını aşıp gerçek mutluluğa ulaşıyorsun. Üzerinde günlerce kafa patlattığın yeni soğutma sistemini uygulayıp sonuç verdiğinde zekanla ve yaratıcılığınla birşeyler yaratıp etrafındaki insanların hayatına güzel birşey kattığını görünce dünyalar senin oluyor. Mutlu oluyor, mutlu ediyorsun.


Çok daha tanım üzerine kurgulamayı düşünmüştüm bu yazıyı, ama kaptırınca bu çıktı işte. Belki birşey ifade eder birilerine; başka birilerine ise birçok şey ifade ettiğini biliyorum.

4 yorum:

oytun dedi ki...

ve sonuna doğru gözlerim doldu ...

:)

olur, olmaması için hiçbir sebep yok.
yeter ki her başkoyan, huzuru kendi içinde bulsun ve bu eve öyle gelsin.. daha doğrusu;
bu ev bu şekilde var olabilir ancak!

sevgiyle kalın, kalalım
oytun

Sir Douglas McGiven dedi ki...

buldum o cümleyi ve aynen yapıştırıyorum buraya tekrar...

"şu dünya'da hayal edilebilecek, gerçekleşirse bir ömür verilebilecek başka bir şey göremiyorum ben..."

Hakiki Öperler Turizm

funkiartichoke dedi ki...

suratımdaki sırıtışa engel olamiorum okuumdan beri:) zapbook'umun en guzel köşesine bu yazıyı döşemek, günde iki kere okuyup, geliştirip, yazıp bi an önce hayata geçirilmesi çalışmalarına başlamak istiorum.(mutfakta kocaman ahşap bi masa olsun, şöyle 5m'ye 2m fln:) şölen, mutfak, ıwırzıwır masası olsun o, üzerinde su bardaklarinda şaraplar, bi köşesinde dağınık, kafası karışık kitap defterler, bi köşesinde de akşama yetişmeye çalışan kocaman kafa enginarlar olsun. hihi:)

Betul dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.